TARİH BOYUNCA AYVALIK
Ayvalık’ın tarih boyunca izlediği gelişim süreci üzerine yapılan araştırmalar bizi oldukça eski zamanlara götürür. Gerçekten meraka ve ilgiye değer bir geçmişi var kentin. Köklü, dinamik, renkli ve zengin bir geçmiş bu… Antikçağ’a baktığımızda, öncelikle Ayvalık’ın önünde yer alan ve “Hekatonisa” adıyla bilinen adalar çıkar karşımıza. Bu isim Nasos antik kentinin baş tanrısı Apollon’un takma adı Hekatos’dan geliyor. Apollon Adaları olarak da bilinen bu adaların en büyüğü Nesos… Adını Nasos antik kentinden almış, Nesos olmuş. Nesos, yıllar içinde sırasıyla Moshonisi, Cunda, Alibey adlarıyla anılacak olan ada. Apollon Adaları’nda Nesos’tan başka antik yerleşimler de görülür: “Chalkis”, “Pordoselene” ve “Kydonia”. Antik kaynaklarda Nesos, Chalkis ve Pordoselene’den söz edilmesine karşılık, Kydonia’nın adını sadece Strabon ve Plinius anar. Plinius, Kydonia için “Yazları akan ünlü bir sıcak su kaynağına sahiptir” ifadesini kullanır.
AYVALIK’IN TEMELLERİ ATILIYOR
Bugün eski Kydonia olduğu sanılan yerde, toprak üzerinde hiçbir temel görülmez. Buna karşılık, yüzeyde antik devre ait çok sayıda çanak, çömlek parçacıkları göze çarpar. Bu parçacıklardan, yörede Helenistik (İÖ 330-30) ve Roma (İÖ 30-İS 395) çağlarına ait bir yerleşim merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Kydonia en parlak dönemini Roma Çağı’nda yaşar. Ne var ki, ilerleyen yıllarda ve özellikle de Bizans Çağı’nın sonlarına doğru önemini yitirir. Yerleşim Ayvalık’taki İlkkurşun Tepesi’nin eteklerine doğru kayar. Burada ele geçen bazı Bizans Çağı verilerinden anlaşıldığına göre, bir kez daha toparlanarak yeni bir gelişim sürecine girer. Bu dört antik kentten Chalkis ve Pordoselene yıllar içinde ömürlerini tamamlar. Kydonia ve Nesos ise zamana direnir. Kydonia, “Ayvalık”, Nesos ise “Cunda” ya da “Alibey” adlarıyla varlıklarını günümüze kadar sürdürmeyi başarır. Rum araştırmacılara gelince… Onlara göre Ayvalık’ın temellerini 1700’lerde, korsanların sürekli saldırıları karşısında civardaki adaları bırakıp buraya göç edenler atmıştır. Önce Kabakum’a yerleşen bu insanlar, saldırılardan bezince bugün Küçükköy olarak bilinen bölgeye gelirler. Daha sonra oradan ayrılarak, bir göl görünümündeki kıyıya yönelir ve Ayvalık’ı kurarlar. Ayvalık 16. yüzyılın sonlarına kadar daha çok balıkçıların, yerlilerin ve köylülerin yaşadığı, sıradan bir kıyı kasabası olarak var olur. Gelen nüfusla birlikte üretim kapasitesi ve olanakları artınca, sanayi ve deniz ticaretini güçlendirerek kentleşmeye başlar. Cunda ve Ayvalık’ın sosyo-kültürel yapısını asıl şekillendiren , sanayisinin ve Akdeniz ülkeleriyle geliştirdiği ticari ilişkilerin yarattığı zengin ekonomik yapı olur.
CEZAYİRLİ HASAN PAŞA AYVALIK’TA
Ayvalık’ın 18. yüzyılın sonlarında başlayan gelişiminde Papaz İkonomou adı öne çıkar. Papaz İkonomou’nun, Osmanlı Devleti komutanlarından Cezayirli Hasan Paşa ile kurduğu bağ, bir anlamda Osmanlı Devleti-Ayvalık ilişkilerine de yön verir. Bu “tarihi” gelişmenin öyküsü kısaca şöyledir: Cezayirli Hasan Paşa, 1770 yılında Çeşme yakınlarındaki Koyun adası civarında Rus donanmasıyla çarpışırken içinde bulunduğu gemi ateş alır. Bunun üzerine Paşa yaralı durumda karaya çıkarılır. Çanakkale’deki Osmanlı donanmasına katılmak için yola koyulur. Yanındaki üç adamıyla birlikte Ayvalık’a uğrar. Amacı yardım sağlamaktır. Bu düşünceyle Papaz İkonomou’nun çiftliğinin kapısını çalar, kimliğini açıklamadan konuk olur. Burada çok iyi ağırlanır. Papaza güvenebileceğini anlayınca kim olduğunu söyler, donanmaya ulaşabilmek için yardım ister. Papaz kendisine gerekli yardımı yapar ve Paşa’nın donanmasına sağ salim ulaşmasını sağlar. Cezayirli Hasan Paşa, çok geçmeden hükümette sadrazamlığa yükselir. Bu arada Ayvalık’ta ekonomik ve sosyal sıkıntılar baş göstermiştir. Çözüm arayan Papaz İkonomou, çareyi İstanbul’a gidip Hasan Paşa ile görüşmekte bulur. Ondan Ayvalık için bir otonomi -özerklik- fermanı talep eder. Paşa hiç duraksamadan bu isteği kabul eder. İkonomou’nun fermanı alıp Ayvalık’a dönmesiyle birlikte Ayvalık bağımsız bir yönetim haline gelir. Yıl 1773’tür.
KONSOLOSLUKLAR AÇILIYOR, AKADEMİ KURULUYOR
Bu özerklik Ayvalık’ın gelişim çizgisine yepyeni bir boyut kazandırır. Tam anlamıyla ekonomik özgürlüğe kavuşan kent, kendi fiziksel olanaklarından yararlanarak sanayi ve ticaret gücünü hızla artırır. Zenginleşmenin doğal sonucu olarak, sosyal ve kültürel yapısıyla da dikkat çekmeye başlar. Zenginlik, birikim ve kültürel gelişimin en çarpıcı etkisi mimari alanda kendini gösterir. Yıllar içinde görkemli bir mimari doku oluşur. Bir başka deyişle, Ayvalık’ın zenginliği gösterişli mimarisinde yansır. Kıyı limanlarına konsolosluk kurulmasına izin verilince, Ayvalık’ın gelişimi ve dışa açılımı daha da hızlanır. Öyle ki, kentte başta Yunanistan olmak üzere, İngiltere, İtalya, Avusturya-Macaristan, Fransa ve Norveç konsoloslukları açılır. 1803 yılında Ayvalık Akademisi kurulur. Burada felsefe, filoloji, mantık, fizik, matematik dersleri verilir. Bu arada zeytinyağı ve sabun fabrikaları kent ekonomisinin belirleyicisi haline gelir.
AYVALIK BALIKESİR’E BAĞLANIYOR
Ayvalık 1847 yılına kadar Saruhan (Manisa) iline bağlıdır ve aynı yıl Hüdavendigar (Bursa) iline geçer. Bir süre sonra da Karesi’ye (Balıkesir) bağlanır. Bu arada, ulaşımı canlandırıp deniz ticaretini daha da güçlendirmek amacıyla Dalyan Boğazı genişletilir. Bu gelişmeyi Doğan Aka, “Ayvalık İktisadi Coğrafyası” adlı kitabında şöyle anlatır: “…Ayvalık limanını Ege Denizi’ne açan dar ve sığ Dalyan Boğazı, 1880 tarihinde alınan izinle, sermayesi yirmi bin lira olan bir şirket tarafından genişletilmiştir. Açılması iki yıl süren Boğaz’ın işletme hakkı yirmi iki yıl süreyle bu şirkete verilmiştir. Boğaz’ın açılması, o tarihe kadar limana giremeyen vapurların içeriye girmelerine imkan vermiş ve bu olay Ayvalık’ın ticari alanda önemli ölçüde gelişmesini sağlamıştır
4 AYRI ÇARŞIDA 1.000 DÜKKAN
Ayvalık, 1889 yılında 22 zeytinyağı fabrikası, 30 sabunhane, 80’e yakın değirmen, 11 kilise, 6 okul, 6 eczane ve 11 mahalledeki 4607 eviyle büyük bir yerleşim merkezidir artık. Kentte bağcılık yaygınlaşır, şarap yapımı hız kazanır. Afrika ve Asya’dan satın alınan ham deriler işlenerek yurtiçinde ve yurtdışında pazarlanır. Bir yandan da tepelerde sıralanmış değirmenlerde Makedonya’dan getirilen buğdaylar işlenmektedir. Bu gelişmeler yaşanırken Avrupalı komisyoncular yağ almak üzere artık doğrudan Ayvalık’a yönelirler. Sabunhanelerde üretilen mis kokulu sabunlar Rusya’ya, Balkan ülkelerine ihraç edilir. Zeytinyağı, sabun gibi tarım ürünlerinin ihraç edilmesi deniz ticaretinin gelişmesini sağlar. Ticari büyüme limanı daha da hareketlendirir. Yılda 600 buharlı gemiyle 200 yelkenlinin girdiği Ayvalık limanının geliri 1920’de 1.5 milyon altın liraya ulaşır. O dönemin gezginleri Ayvalık’ı “Doğu’nun Boston’u” olarak nitelendirirler. Nüfus 30 bini bulup, esnaf sayısı artınca doğal olarak “çarşı” olgusu önem kazanır. Artık 4 ayrı çarşıda 1.000 civarında dükkan hizmet vermektedir.